Abdulkadir Geylani Hz.

Abdulkadir Geylani Hz.

ABDULKADİR-İ GEYLANİ HAZRETLERİNİN KADEMİ

Abdulkadir Geylani Hazretleri bazen dağlara ,ovalara giderdi. Dağlarda öyle cezbe halleri gelirdi ki, Allah (c.c.) Hazretlerine olan sevgisinden dolayı;

-Aman Ya Rabbi! Sen yedirmeyince asla bir şey yemiyeceğim deyince, Hızır (a.s.) O'na süt getirir;

-İç der,

-İçmem dese de, sonunda Hızır (a.s.) O'na sütünü içirir ve O'na hizmetçi olurdu.

Abdulkadir Geylani Hazretleri, Üstadın irşadı ve bu zikrullah ile seyr-i sulukunu tamamlar ve Üstadı der ki;

Evladım vaaz et!

Abdulkadir Geylani Hazretleri;

-Haya ederim yapamam der.

O dönemin büyük Velilerinden Ebul Vefa Hazretleri, Abdulkadir Geylani Hazretleri' nin haya ettiğini manen bilir. Meczubundan bir derviş gönderir;

-Gidin Abdulkadir'i bu camiye çağırın deyip büyük Ulu Camiye gelmesini söyler. Cuma günüdür, ezanı Muhammedi okunmuştur. Abdulkadir Geylani Hazretlerine;

-Sen kalk bakayım ayağa, bu camiyi terk et, deyince Abdulkadir Geylani Hazretleri, boynunu büker camiyi terk eder ama biraz sonra tekrar gelip oturur. Ebul Vefa Hazretleri tekrar;

-Ey cemaat! Şu genç camiyi terk etsin, der. Mübarek Abdulkadir Geylani Hazretleri bir daha gider. Biraz sonra tekrar gelir oturur. Bir daha kovulur. O yine gelir oturur.

Ebul Vefa Hazretleri ise;

-Ey nas, Ey cemaat! Bu genci iyi tanıyın. Sizin dikkatinizi çekeyim diye böyle yaptım. Bu genci şöyle tarif edeyim; bir horoz ömrü boyunca öter, ecel gelince biter ama bu Abdulkadir' in horozu Kıyamete kadar ötecek, asla kesilmeyecek. Bunu iyi bilin, bu zamanın kutbu, cihan sultanıdır.Kıyamete kadar dergahı devam edecek zattır. İyi tanıyın. Üç sefer kovdum, üç sefer de geri geldi, deyip Abdulkadir Geylani Hazretlerine manen;

-Hadi Evladım vaaz yap, der.

O anda Resulullah (s.a.v.) Hazretleri de rabıtasına gelir;

Ey gözümün nuru Abdulkadir, ümmetimi irşat et, buyurur.

Abdulkadir Geylani Hazretleri;

-Ya Resulullah (s.a.v.) , çok alimler, abidler, şeyhler var , ben haya ederim diye cevap verir.

Resulullah (s.a.v.) tekrar;

-Evladım çıkacaksın kürsüye.Cuma günü vaaz et , diye buyurunca edebinden itiraz edemez.

Daha sonra olanları Abdulkadir Geylani Hazretleri şöyle anlatıyor;

-Cuma günü Bağdat' ta bulunan Ulu cami' de kürsüye çıktım. Halka bir baktım; kavuklu kavuklu bütün alimler, abidler, zahidler, evliyalar dolu. Bir haya geldi, bir edep geldi. Gözümü yumdum, o anda , Rabıtama Aliyel Murtaza Hazretleri geldi.

Bana :

-Ey Abdulkadir! Gözümün nuru evladım ağzını aç, dedi.

Ağzımı açtım, mübarek tükürüğünden ağzıma bir parça geldi. Yutar yutmaz on sekiz bin alemin keşfi bana derhal belli oldu ve tesirinden vaaz etmeye başladım.

Allah'ın Resulü (s.a.v.) de;

-Ya Abdulkadir! Benim Kademim, senin omuzunda, senin Kademin Kıyamete kadar gelecek Veliyullah'ın, Allah (c.c.) Dostu insanların omuzundadır, buyurur.

Bütün Veliler de O' na boyun eğerler ve;

"Saddak Ya Abdulkadir Geylani, Saddak Aziz Hazretleri" derler. Ancak bir tanesi reddeder. Bunun üzerine Abdulkadir Geylani Hazretleri; -"Beni kabul etmeyenin omzuna hınzır ayağı değer, buyurur.

O şeyh dergahtan dışarı çıkar, aklına derhal şehvani bir arzu gelir. Dışarıda bir rum kızı görür, aşık olur ona ve der ki;

Gözlerin yay gibi, kaşların ay gibi, sana aşık oldum diyerek peşine takılır.

Kız bakar, adam ihtiyar. Başında da sarık, seslenmez, doğru kiliseye gelir. Papazlar;

-Ne yapıyorsun sen, derler.

Rum kızı;

-Aman bu şeyh ardım sıra takıldı, peşimi bırakmıyor diye cevap verir.

Papazlar da tanır şeyhi. Kızın babası da papazdır, diğer papazlara;

-Aman durun seslenmeyelim. Bu şeyhin altı bin kadar seveni var. Buna seslenmeyelim ki yanındaki sevenleri dağılsın, böylece bizim dinimiz biraz daha kuvvetlenir, deyip şeyhi yanlarına çağırırlar.

-Gel bakalım sen ne istiyorsun? Diye sorarlar.

-Aman ben bu kıza aşık oldum, diye cevap verir şeyh.

-Peki o zaman ne istersek onu yapıcaksın derler ve ona gütmesi için hınzırları verirler. Hiç itiraz etmeden bir ay kadar hınzır güder. Kıza bakar bakar ağlar.Yetiştirdiği talebelerse onu bırakmazlar. "Bu şeyhtir" diyerek ağlaşırlar. Yirmi beş kadar dervişi Bağdat' a Abdulkadir Geylani Hazretlerine gelipte;

-Efendim! Bizim şeyhimiz vardı; Şeyh Sanem. Şimdi hınzır güdüyor. Arkadaşların bir kısmı dağıldı, fitne fesat oldu, ne yapacağız? Bize bir himmet buyur, deyince mübarek şöyle bir Rabıta yapar;

-Haaa! Biz falan sene, falan yerde vaaz ederken o bize, 'Ey tıfıl senin ayağın benim omuzuma gelemez, sen kimsin ki bize kafa tuttun' demişti.

Bizde 'Bizim ayağımız gelmezse hınzırın ayağına gelir' dedik. Şimdi aşağıda bir dere var orda gusül abdesti alın, halaka kurun. "Estağfurullah" deyin. Allah' ı (c.c.) güzelce zikredin, Salavatı şerife getirin, Tevhid okuyun, Lafza-ı Celal okuyun, "Hak" esmasına gelince İNŞALLAH aklı başına gelir der.

-Peki Efendim! Himmet buyurun derler. Bu fedakâr, bu aşık, bu meczup dervişler Şam' a varırlar. Şeyh Sanem' in hınzır güttüğü alanın alt tarafındaki dereye gidip abdestlerini alıp, Zikrullaha başlarlar. Salavat-ı Şerife getirirler, Kelime-i Tevhid, Lafza-i Celal, Hu esmasını okurlar. Hak esmasını zikrederlerken, Şeyh'in güttüğü hınzırlardan birinin ayağına diken batar, yanında ki papaz;

-Ey Sanem! Hayvan topallıyor, ayağına diken batmış. Hayvanı omuzuna al da götür, der.

Şeyhin gözü kararmış o kızın aşkından;

-Peki Efendim, deyip hınzırı alır. Omzuna aldığı anda aklına Abdulkadir Geylani Hazretlerine söylediği söz gelir;

-'Ey tıfıl senin ayağın benim omuzuma gelemez dedin, işte o senin benliğin seni bu hale getirdi, der. Ağlamaya başlar, ardından hemen tövbe eder.