Köle Ayaz
Kıssadan Hisse
Vaktiyle Ayaz isminde bir köle varmış. Ayaz diğer köleler arasında asaleti ile dikkati çeken bir kimseymiş. Cenab-ı Hakk’ın takdiri bu ya, gel zaman git zaman Köle Ayaz bir gün Sultan Mahmud'un kölesi olmuş. Taşıdığı asalet sebebiyle de kısa zamanda Sultan Mahmud’un dikkatini çekmiş ve Sultan köleyi çok sevmiş. Derken Sultan'ın öylesine itimadını kazanmış ki ona sarayda önemli vazifeler vermiş. Ve nihayetinde Sultan, köle Ayaz’ı sarayın haznedarı olarak tayin etmiş. En kıymetli ve zarif mücevherler, altınlar, taşlar ona emanet edilir olmuş. Köle Ayaz’ın kısa zamanda kölelikten bu kadar önemli bir noktaya gelmesini çekemeyen saraylılar, bu durumdan çok rahatsız olmuşlar. Hasetleri ve kibirleri yüzünden, sözüm ona basit bir köleye böyle bir mevki verilmesini ve kendi rütbelerine çıkarılmasını bir türlü hazmedememişler…
Ayaz’dan son derece rahatsız olan ve onu Sultan’dan uzaklaştırmak için çareler arayan saraylılar sık sık şikâyet ediyorlarmış. Köle Ayaz’ın itibarını zedelemek için ellerinden geleni yapıyorlarmış...
Köle Ayaz Sultan tarafından kendisine haznedarlık vazifesinin verilmesiyle birlikte, vazifesine çok büyük hassasiyet göstererek, yapması gereken her işi itina ile yerine getiriyormuş. Fakat Ayaz sık sık hazine dairesine gidiyormuş. Zamanla bu saraylılarında dikkatini çekmiş. Fazla bir zaman geçmemiş ki, bir gün Sultan’ın huzurunda, saraylının birinin diğerine şöyle dediği duyulmuş:
"Köle Ayaz'ın sık sık hazineye gittiğini biliyor musun? Onun hazinedeki mücevherleri, altınları çaldığından adım gibi eminim!”
Sultan bunu duyunca çok şaşırmış fakat bu söze inanmamış. İçinden; "İşin aslını kendi gözlerimle görmeliyim" demiş. Ve Köle Ayaz’ı kontrol etmek için hazine odasının duvarına küçük bir delik yaptırmış, sonra da içeride olanları seyretmeye hazırlanmış. Sultan kısa bir süre sonra, Köle Ayaz’ın sessizce içeri girdiğini, kapıyı kapattığını ve odadaki sandığın birinin yanına gittiğini görmüş.
Köle Ayaz, orada sakladığı küçük bir bohçaymış almış ve öperek alnına koymuş. İtina ile bohçayı açmış. Sultan Köle Ayaz’ı merakla takip ediyormuş ve yaptıklarına bir türlü anlam veremiyormuş. Ve nihayet Köle Ayaz bohçanın içerisinden köleyken giymiş olduğu yırtık pırtık elbisesini çıkarmış! Sultan buna hayret etmiş. Ve Ayaz aynanın karşısına geçerek kendi kendine;
"Daha önceleri bu elbiseyi giydiğin zamanlar kim olduğunu hatırlıyor musun?" diye sormuş. Sonra da;
"Bir hiçtin sen... Hepsi hepsi satılacak bir köleydin ve Allah, Sultan'ın eliyle sana rahmetinden, sonsuz hazinesinden belki de hiç hak etmediğin nimetler lütfetti. Asla nereden geldiğini unutma! Çünkü mal mülk insanın hafızasını uçurur, unutuluşlara sürükler. Şimdi sen de, nimetçe senden aşağıda olanlara kibirle bakma ve daima hatırla… Ayaz, hatırla!" demiş. Sandığı kapatmış, kilitlemiş ve sessizce kapıya doğru yürümüş. Hazine dairesinden çıkarken, birden Sultan'la yüz yüze gelmiş. Sultan gözlerini Ayaz'ın yüzüne dikmiş dururken, yanaklarından aşağıya yaşlar süzülüyormuş ve boğazı öyle düğümlenmiş ki konuşmakta güçlük çekiyormuş.Sonra da Ayaz’a seslenerek şöyle demiş:
"Allah razı olsun ey Ayaz! Bana, benim de önünde bir hiç olduğum kendi Sultanım’ın huzurunda nasıl davranmam gerektiği dersini verdin."
İnsanın hayli şaşacağı ve sezince hayretler içerisinde kalacağı nice hikmetli işler vardır. İnsanlara verilen yahut verilmeyen, insanın gaye bilip elde etmeye çalıştığı her şey bir hikmete binaen yaratılmıştır. Zira her şey aslında sadece Allah içindir. Bütün olup bitenler O’nun kudretiyle olur. Bunun içindir ki; insan aslında bir hiçtir ve dünyada imtihan halindedir. Bu yüzden Cenab-ı Hakk daima kullarını varlıkla, yoklukla, çeşitli sıkıntı yahut rahatlıklarla imtihan eder. Ve kulunun maruz kaldığı imtihanda nankörlük edenlerden mi yoksa teslimiyet gösterenlerden mi olduğunu sınar. Eğer kul başına gelenlerin Allah tarafından gönderildiğini idrak etmeyip; sıkıntılarda isyan eder, bollukta da bunları kendi çabasıyla elde ettiğini düşünürse, araya iradesini katarsa, Allah’ın vermiş olduğu nimete nankörlük etmiş olur. Böylece imtihanı mukavemetle karşılayamaz. Allah o kulunu sıgaya çeker ve o kul perişan olur. Ancak başına gelen sıkıntılara hamd eder, nimetlere şükrederse o zaman hakikate ermiş olur. Nitekim kıssamız bunu ne güzel anlatmaktadır. Köle Ayaz, Allah’ın (cc) lütfu inayetiyle kölelik gibi bir yerden sultanın en yakın ve en güvenilir adamlarından biri olarak hazinedarlığa kadar yükselmiştir. Ancak, kölelikten geldiğini ve kendisine bu rütbeyi sultanın değil Allah’ın verdiğini unutmamış; Rabb’ine şükretmiş, nankörlük etmemiştir. Yani kendisine uzanan eli değil, o eli uzattıran Rabb’ini unutmamıştır. Böylece Cenab-ı Hakk ona vermiş olduğu nimetini ziyadeleştirmiş ve onu vesile kılarak, Zat-ı Ulûhiyyeti karşısında nasıl durulması gerektiğini kıyamet sabahına kadar kullarına haber vermiştir. Şayet Köle Ayaz bunun tam aksine kendisine bu rütbeyi Sultan’ın verdiğinin düşüncesinde olup, nimeti vereni unutsaydı, Allah muhafaza Allah’a nankörlük etmiş olacaktı ki bu da Allah’ın gazabını üzerine çekmesine sebep olacaktı…
Cenab-ı Hakk bizlere ve bütün ümmet-i Muhammed’e, Köle Ayaz gibi Rabb’ine sadık, imtihanlar karşısında mukavemetli ve sabırlı olmayı nasip ve müyesser eylesin inşallah…